Yaşam Boyu Başarı İçin Umudu Büyütmek
İnsan,
âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
Yahya
Kemal BEYATLI
Elektriği ve asfalt yolu olmayan, Yozgat’ın
küçük bir köyünde, 1979 yılında, beş sınıfın bir derslikte öğrenim gördüğü bir
ilkokuldu. Ufku köyün dağları ve tepeleriyle sınırlı bir öğrenciye büyük
hayaller nasıl verilebilirdi ki?
Bunu başaran bir öğretmenim oldu, Mustafa
Gizligider. İlk tayini bizim köye çıkan heyecanlı, idealist, cana yakın çiçeği
burnunda bir öğretmendi. Az sayıda ışık gördüğü öğrencilerden biri olarak, yaz
tatilinde köyden ayrılmayıp beni yatılı okul sınavına hazırlamak için aylarını vermişti.
Utangaç ve çekingen tabiatımı bildiğinden, sık sık aslında akraba olduğumuzu
söylemesinin bir “beyaz yalan” olduğunu o gittikten sonra öğrenmiştim. Onun bu
gayreti olmasaydı, içimde okuma arzusu olur muydu? Hep şükranla andığım aziz
öğretmenime çok şey borçluyum, ama en önemlisi, özgüven kazandırması, bir hayal
ve umut vermesiydi.
Bir çocuğa verilebilecek en değerli şey değil
miydi bunlar? O yaşlarda bir çocuğa hayaller ve umutlar verilebildiği gibi,
bunlar kolayca da söner veya söndürülebilirdi.
Benim için de öyle oldu ve 1985’de (o zamanki
adıyla) Ankara Ayrancı Lisesi ikinci sınıfında, hızla “öğrenilmiş çaresizliğe”
doğru ilerlediğimi fark etmiştim. Bütün çabalarıma rağmen matematik notum 10
üzerinden 3’ü geçemiyordu. Matematik öğretmenim Nebahat Seyhan ise benim
gözümde oldukça ciddi bir yüze ve çelik gibi sağlam sinirlere sahip biriydi.
Ama 40-50 kişilik bir sınıfta kendine güveni sıfırlanmış bir öğrenciye ne
verebilirdi ki? Tahtaya çıkmaktan ödü kopan, sınıfın en arka sıralarına
saklanmaya çalışan, tahtaya çıktığında da sırılsıklam ter döken bir öğrenciye.
İstisnasız her ders tahtaya kaldırarak bütün saklanma çabalarımı boşa çıkaran
Nebahat Hoca, dönemin sununda benden 9’luk bir öğrenci çıkarmayı başarmıştı.
Şükran duygularıyla hocamı her hatırladığımda, bunun sırrını düşündüm ve
anladım ki, bana yaptığı harika iyilik hatalarımdan korkmadan, umudumu
kaybetmeden, çaba sarf etmemi sağlamakmış. Her ders çıkardığı tahtada korkum ve
hatalarımla yüzleşmiş ve en çok da hatalarımdan öğrenmiştim. Anladım ki, ciddi
ve çelik gibi sinirlere sahip hoca imajının arkasında, olağanüstü bir sabır ve
hoşgörü saklıyormuş Nebahat Hoca.
Yıllar sonra, bugünlerde pozitif psikoloji
hakkında okudukça, umut ve hayalin her yaşta, ama özellikle de öğrencilik
çağında ne büyük değer olduğunu daha iyi anlıyorum.
California Üniversitesi’nden Dr. Vicki
Zakrzewski bunu, “Eğitimciler olarak, işimizin en önemli ve değerli tarafı
öğrencilerimizin içlerindeki muazzam potansiyeli fark ederek, onların da bunu
görmelerine yardımcı olmak ve sonra da o potansiyele erişmeleri için onlara
destek olmak. Bir başka deyişle, onlarda umudu büyütmeye yardımcı olmak.” diye
özetliyor.[1]
Neden Umut?
“Geleceğe olumlu beklentilerle bakmak, bugünü yaşarken büyük bir güç kaynağıdır. Zira bugünkü kararlarımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı etkiler” diye yazıyor Dixson.[2]
Burada anahtar, öğrencide öz-yeterlilik
(self-efficacy) duygusunu, diğer bir deyişle bir işte başarılı olabileceğine
olan inancını geliştirmektir. Dixson’a göre, öz-yeterlilik bir işte “yapabilme”
aşaması, umut ise “irade” (yapma azmi) aşamasıdır. Bir başka deyişle, birinin
bir işte başarılı olacağına inanması, bunu yapabilmesi için ihtiyacı olan
iradeyi oluşturabilmesinin en can alıcı unsurudur.
Her şeyden önce, eğitimciler duygusal olarak
güvenli bir öğrenme ortamı oluşturmalıdır. Aşağılanma, utanma veya herhangi bir
sevimsiz sonuçla karşılaşma korkusu duymadan risk alma, hata yapma,
başarısızlığa uğrama konusunda güvende hissederlerse, öğrencilerin öğrenme
arzuları da öğrenme ve başarma motivasyonları da artar.
Hata yapma korkusu, özellikle de öğrencilik
çağında, gelişimin ve umudun önündeki en ciddi engel. Öyleyse hatalara nasıl
bakmalıyız? Hatalar engel olmak bir yana, umudun ve gelişimin motoru da
olabilir mi?
“Hataları kucaklamak”tan bahseden California
Üniversitesi’nden Dr. Amy L. Eva,[3]
hataları umudu ve özgüveni besleyen “fırsatlar” olarak görüyor, özellikle de
özgüveni düşük veya mükemmeliyetçilik baskısıyla hata yapmaktan korkanlar için.
Başarı odaklı eğitim kültürünün bu konuda
yardımcı olmadığını, oysa öğrencilere hatalardan kaçınmaya çalışmak yerine,
hatalarını kucaklamalarının yolunu göstermeyi öneren Dr. Eva, hataların
başarılardan daha öğretici olduğuna dikkat çekiyor:
Yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalı
öğretmenler bir matematik probleminin çözümünde doğrulara odaklanıp, yanlışları
görmezden gelerek, doğru yapanları övüyor. Japon öğretmenler ise önce
öğrencilerin kendi başlarına problemleri çözmelerini teşvik ediyor. Ardından da
en çok yapılan ortak yanlışlar üzerine bir tartışma başlatıyor sınıfta.
Öğrenciler problemin çözümünde farklı farklı yollar deniyor, öğretmenler de en
sık yapılan hatalar üzerinde durarak hatalardan öğrenmeyi teşvik ediyor.
Matematikte Amerikalı öğrencileri geride bırakan Japon öğrenciler hataları
doğal karşılayarak öğrenmenin zorluklarını daha kolay kucaklıyor görünmektedir.
Dr. Eva bunu “Gerçek öğrenme çoğunlukla kolay
değildir. Yanlışlara odaklanan öğretim metodu bu süreci başta daha da
zorlaştırabilir ancak bu yöntem motivasyonu artırır – üstbilişi (metacognition-
kendi bilincinin/düşünme sürecinin farkında olmak) artırarak öz-yeterliliği
geliştirir.” diye açılıyor.
Önce başarısız ol, sonra öğren
Singapur’da yapılan bir deneyde ise yedinci
sınıf matematik dersinde öğrenciler iki gruba ayrılmış; birisi “doğrudan
öğretime”, diğeri ise “üretken başarısızlığa” odaklı.
Doğrudan öğretim grubunda, öğrenciler öğretmenin
adım adım yardımıyla karmaşık problemlerin çözümünü öğrenmişler. Üretken
başarısızlık grubunda ise öğrenciler problem çözmek için uğraşmış ve öğretmen
devreye girip yapılan yanlışları analiz ederek doğru çözümü gösterinceye kadar
başarısız olmalarına müsaade edilmiş. Final sınavında üretken başarısızlık
grubu, doğrudan öğretim grubunu geride bırakmış.
Üretken başarısızlık grubunda olduğu gibi,
aşırı kendine güven durumunda da öğrenme artmaktadır. Bir çok araştırma
gösteriyor ki, yanlış bir cevapta ne kadar kendinize güveniniz var idiyse,
yanlışınız düzeltildiğinde doğru cevabı hatırlama ve akılda tutma ihtimaliniz
artıyor.
Sonucu, “Sınıfta hataları kucaklayıp
irdeledikçe, öğrencilerin öğrenme düzeyi artıyor. Ancak kritik husus şu ki,
bunun için öğrencilerin yanlışlarını esneklikle karşılayabilecek duygusal
dayanıklılığa sahip olmaları gerekiyor” diye özetliyor Dr. Eva. Bunun için
önerisi ise bunu küçük yaştan itibaren yapmak. Mükemmeliyetçiliği yüzünden hata
yapmaktan korkan küçük kızı önünde sık sık kasti küçük sakarlıklar yaptığını,
sözgelimi sütü döktüğünde bunu oyuna çevirerek hataların telafi edilebileceğini
gösterdiğini ve bunun işe yaradığını söylüyor.
Umut her yaşta bir yaşam enerjisidir ve “insan
alemde hayal ettiği müddetçe yaşar”. Umudu büyüten bir yol da hataları
kucaklama cesaretini göstermek. Sokrates’in dediği gibi, “Senin almaya cesaret
edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.”
Nitekim, hataları kucaklayarak umudu
büyütmenin gücü, dünyanın önde gelen koçlarını yöneticilere tavsiyede
bulunurken, ekiplerine “hata yapma ve hatalarından öğrenme fırsatı verme”[4]
vurgusunu yapmaya sevk ediyor.
“Dünden ders çıkar, bugünü yaşa, yarın için
umut et!”
Albert Einstein
Yeni yılınızı kutluyor, umut ve başarı dolu
nice yıllar diliyorum. Bu vesileyle, Mustafa ve Nebahat hocalarımı sonsuz
minnet ve şükranla anıyor, esenlik içinde uzun ömürler diliyorum.
[1] Dr. Vicki Zakrzewski, “How to
Help Students Believe in Themselves” https://greatergood.berkeley.edu/article/item/how_to_help_students_believe_in_themselves
[2] A.g.m.
[3] Dr. Amy L. Eva, “Why We Should
Embrace Mistakes in School”
https://greatergood.berkeley.edu/article/item/why_we_should_embrace_mistakes_in_school
https://greatergood.berkeley.edu/article/item/why_we_should_embrace_mistakes_in_school
[4] Bu yazı tarafımızca tercüme edilerek, “İşyerinde Yaratıcılığı
Geliştirmek: Önde Gelen Koçların Tavsiyeleri” başlığı ile bu sitede
yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder